239
İnsanların risk ve fırsat karşısında beklenen yararları karşılaştırarak seçmesi, Beklenen Fayda Teorisi’nin risk tanımına göre hareket ettiğini göstermektedir. Yatırımcıların en iyi seçimi yapmadan önce, her yatırım seçeneğinin beklenen fayda değerini hesaplamaları gerekmektedir.
Beklenen Fayda Teorisi’nin temelleri, Daniel Bernoulli tarafından 1738 yılında atılmıştır. Daha sonra, 1944 yılında John Von Neumann ve Oscar Morgenstein tarafından geliştirilmiştir. 1979 yılında Kahneman ve Tversky tarafından beklenti teorisi geliştirilene kadar baskın risk altında karar alma teorisi olarak kullanılmıştır. Teoriye göre beklenen fayda, belirsizlik altında verilen bir kararın sonucu olan olası faydanın, olayın gerçekleşme olasılığı ile çarpılmasıyla elde edilen sonuç olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlamada fayda, kardinal olarak ifade edilmektedir ve kişilerin rasyonel hareket ettiği varsayımına dayanmaktadır (Sefil & Çilingiroğlu, 2011: 249).
Ancak bu tanımlamadaki kardinal-sayısal bir fayda anlayışının korunması, eleştiriye neden olmaktadır.
Ancak kardinallik, beklenen fayda teorisinde mutlak bir marjinal zevk ölçüsü olarak değil, operasyonel anlamda bir indeks sayısı olarak ele alınmaktadır. İndeks sayıları kişinin değer yargılarını içermemektedir. Fakat bu yargıları sıralamaktadır. Bu bağlamda beklenen fayda teorisi kardinal fayda ölçümünde karşı karşıya kalınan sorunları sırasal bir ilişki içinde aşmış görünmektedir (Barak, 2008: 73).
Beklenen Fayda Teorisine göre bütün ekonomik aktörler, önlerine çıkan belirsiz durumlarda olayların gerçekleşme ihtimalini hesaplarken Bayes kuralını kullanan, hesapladıkları olasılıklarla olaylardan elde edecekleri kazançları çarparak beklenen faydalarını hesaplamaktadır. Son olarak da beklenen faydalarını en üst düzeye çıkaran tercihleri yapan “rasyonel” varlıklardır (Günak, 2007: 6).
Von Neumann ve Morgenstern’in (1944) karar verme teorisi, beklenen faydanın maksimize edilmesi ilkesine dayanmaktadır. Basit bir örnekle anlatılacak olursa: Eğer 100 $’a sahip bir kişi %10 oranında kazanma şansına sahip ise, bu kişinin beklenen faydası (expected utility) 0.10* 100 $ = 10 $’dır. Belirsizlik durumunda optimal karar verme, şu şekilde olacaktır. Örneğin %25 oranla 100 $ ve %10 oranla 1000 $ kazanma seçeneklerini düşünelim. Beklenen faydayı maksimize etmek isteyen rasyonel bir kişi, ikinci seçeneği tercih edecektir. Çünkü birincinin beklenen faydası (0.25*100 $) 25 $ iken, ikinci seçeneğin (0.10*1000 $) 100 $’dır (Döm, 2003: 13). Beklenen Fayda Teorisi (BFT) ölçülebilir bir fayda fonksiyonuna dayanarak belirsizlik halinde insanların davranışlarını açıklamaya çalışır.
Beklenen Fayda Teorisi, sayısallaştırılabilir bir fayda anlayışından yola çıkmaktadır. Daha büyük beklenen fayda daha yüksek bir tercih düzeyi ile ilişkilendirilebilir (Barak, 2008: 71).
Yatırımcı gelecekte ne olacağından emin olamayacaksa yatırımını nereye yapacağına nasıl karar verecektir?
Yatırımcı, 10 yıl sonra devrim niteliğinde bir ilaç bulacak ya da aksi durumda tamamen değersiz bir şirkete mi yatırım yapacaktır ya da uzun yıllar boyunca makul getiriler sunan elektrik şirketine mi yatırım yapmayı tercih edecektir. Eğer para kaybetmek yatırımcıyı mutsuz edecekse, o zaman elektrik şirketine yatırım yapmak daha doğru bir seçim olacaktır. Ya da bu borsa yatırımlarıyla ilgilenmeyen bir kişi ise, yatırımını başka yere yapacaktır veya bir araba almayı tercih edecektir. Neumann ve Morgenstern’e göre, bütün bunlar kişilerin belirsizlik altında karar alma yollarını yansıtmaktadır. Bu iki iktisatçının teorisi, daha önceki “beklenen değer” teorilerini geliştirmektedir. Beklenen Değer teorileri yalnızca ilk iki kriteri dikkate alıyordu: Olası getiri ve bunun gerçekleşme ihtimali. Ancak bu yeterli değildir; aynı zamanda kazançların insanı ne kadar mutlu ettiğini ve kayıpların da kişiyi ne kadar mutsuz ettiğini dikkate almak gerekmektedir (30 Saniyede Ekonomi, 2010: 114).
Kaynak: Küden, M. (2014). “Davranışsal Finans Açısından Bireysel Yatırım Tercihlerinin Değerlendirilmesi”. İzmir: Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi.